SERHAN ACAR

Geçtiğimiz sene, tam bir heyecan fırtınası biçiminde geçen Türkiye GP’si, 2021 döneminin da iyi yarışlarından birisine sahne oldu. Evvel 13 Haziran, sonra 3 Ekim derken, sonunda üçüncü denemede, 10 Ekim’de Türkiye Formula 1’e dokuzuncu kere konut sahipliği yaptı.

Jeopolitik değer
2020’de kısa müddette elde edilen büyük muvaffakiyet, her ne kadar kalıcı bir mutabakatla takvimde yer alamasak da Türkiye’nin gayri-resmi olarak adeta birinci yedek yarış olmasını sağlamıştı.

İlkokulda bize öğretilen; Türkiye’nin jeopolitik kıymetinin ne kadar yanlışsız olduğunu, lojistik açıdan Avrupa-Asya ortasında bir köprü olmamızın nasıl bir avantaj yarattığını bu üslup büyük tertiplerinin takvimlerine bakarak çok daha iyi anlayabiliyoruz.

2005-2011 periyodunda, F1 kadroları Avrupa’dan tırlarla yola çıkarlar, Trieste (İtalya)’den özel ro-roya bindirilen tırlar Pendik Limanı’na gelirken, bir charter uçağıyla evvelden İstanbul’a varan tır sürücüleri iki gün burada vakit geçirdikten sonra, limandan tırlarını teslim alır ve 20 dakika sonra İstanbul Park’a varırlardı.

Geçtiğimiz sene, takvime sonradan girdiğimizde, pandemi nedeniyle kadrolar daha yüklü olarak uçak kargoyu tercih etmelerine karşın; bizden evvelki yarış olan İtalya (Imola) ile Bahreyn ortasında, adeta yol üstünde olduğumuz için takımların buraya gelmesi nispeten kolay olmuştu. Doğal bu sefer de Sabiha Gökçen Havalimanı’nın, piste yalnızca 10 kilometre uzakta olmasının büyük avantajına sahiptik. 2021 için lojistik operasyonu da yüklü olarak uçak kargo ile yapıldı.

Deneyim faktörü

Elbette, geçen sene, dokuz yıllık bir ortayı kapatmak, 2020’lerde çehresi çok değişen Formula 1’e adapte olmak için; sportif takımının içinde bulunduğum Türkiye Araba Sporları Federasyonu (TOSFED) olarak önemli bir uğraş sarf etmiştik. Yarışın sportif manada muvaffakiyetle organize edilmesi ve Milletlerarası Araba Federasyonu’ndan (FIA) takdir görmemiz bizi çok şad etmişti. Pistin tekrar F1’e hazırlanması için de, promotör firma Intercity çok kısa mühlet içinde çok önemli bir çalışma yapılmıştı.

Açıkçası geçen yılın de ışığında, bu yılki sportif hazırlık safhası daha kolay ve verimli geçti. Bir tertibi, sistemli biçimde her sene yapmak, bir yandan işleri kolaylaştırırken öbür yandan, kendinizi geliştirmenizi de sağlıyor. Tıpkı durumu, yayıncı kuruluş S Sport TV için de söyleyebilirim. Takım arkadaşlarım, geçtiğimiz yılın akabinde, bu sene daha da doyurucu yayınlara imza attılar.

Geçen sene yeni dökülen asfalt, kasım ayının soğuk ve yağışlı havası ile yeni asfalttan haberdar olmayan Pirelli’nin elindeki en sert lastiklerle İstanbul’a gelmesi sonucunda, pilotlar bir türlü istedikleri yol tutuşu yakalayamamıştı. Bizler de genel olarak tarihin en süratli F1 arabalarının, tam performansta bizim pistte ve bilhassa meşhur sekizinci virajda neler yapabileceğini görememiştik.

Bu sene ortadan geçen bir senede asfaltın oturması, pist idaresinin yol tutuşu arttırmak üzere yaptırdığı yüksek basınçlı su süreci ve Pirelli’nin bir kademe daha yumuşak lastikleri getirmesiyle, daha birinci idman seansının 15. dakikasında İstanbul Park tarihinin en süratli tıp derecesi yakalanmış oldu. Gruplar, karşılarında beklemedikleri kadar fazla tutunan bir asfalt buldular.

Sıralama cinslerinde birinci beş sırada beş farklı ekibin oluşu, motor değiştirdiği için geriden başlama cezası alan Hamilton ve Sainz’in mümkün yükselişleri, havanın yağışlı oluşu bize son derece heyecanlı bir yarış vaat ediyordu. Aslında galibiyet için büyük bir çekişme görmesek de, üçüncülük çabası, Hamilton’ın yarışın başındaki yükselişi, şahane Perez Hamilton kapışması, hareketli art kanat sistemi DRS kullanılmıyor olsa da, bilhassa Sainz’in gerçekleştirdiği ataklar, lastik değiştirmeden finişe kadar gitmek isteyen pilotlar üzere noktalarla, dönemin iyi yarışlarından birisine tanıklık ettik.

Ben de geçtiğimiz sene olduğu üzere cuma gününe kadar sportif grupta vazife yaptıktan sonra, cumartesi-pazar S Sport TV’de mikrofon başına geçtim ve büyük bir gururla Türkiye GP’sini dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım.

Sonuçta; Mercedes’ten ayrılmaya hazırlanan Bottas, sürpriz bir zafere imza attı ve Türk seyircilerden de büyük ilgi gördü.

Futbol maçı gibi!

On sene sonra birinci sefer seyircili olarak yapılan Türkiye GP’si, sahiden çok büyük bir ilgiyle takip edildi. Soğuk ve yağışlı hava ile piste ulaşımda yaşanan ve ulusal basına da yansıyan yoğunluğa rağmen; şahsî gözlemime nazaran, 2005’teki birinci yarıştan bu yana birinci kez bu kadar büyük bir seyirci kitlesi yarışı yerinden takip etti. Bilhassa yarıştan evvel şoförlerin yaptığı selamlama geçidi, adeta bir futbol maçı kadar coşkuluydu.

Formula 1’i karşı olan ilginin son yıllarda arttığını esasen gözlemliyordum. Lakin sevdiğim sporun, bu kadar sevildiğini net bir formda görmek beni hakikaten çok keyifli etti.

Ayrıyeten hafta sonu boyunca, vakit zaman karşılaştığım seyircilerin bana karşı olan ilgisi ve sevgisi karşısında sahiden onore ve minnettar olduğumu da belirtmeliyim.

Özetle Formula 1 Türkiye’ye, Türkiye de Formula 1’e, bir sefer daha çok yakıştı. Ne yazık ki açıklanan 2022 Formula 1 takviminde yokuz. Fakat pandemi koşulları münasebetiyle, tahminen seneye de bir baht bulabiliriz. 2 Ekim Singapur yarışının tarihini, bir kenara not ettim bile…
Sağlam ve kalıcı bir kontratla, Formula 1’e, daha uzun yıllar boyunca mesken sahipliği yapabilmek dileğiyle…

Hem Formula hem WRC

2020’nin pandemi ortamında, Dünya Ralli Şampiyonası (WRC) Türkiye Rallisi’ni bitirdikten yalnızca sekiz hafta sonra, T.C. Cumhurbaşkanlığı himayelerinde düzenlenen Formula 1 Türkiye GP’sinin sportif tertibini muvaffakiyetle üstlendik. Böylelikle 2020’de İtalya dışında, hem F1 hem de WRC’yi organize edebilen tek ülke oldu.

İki dakikada çakıldan çıktı

Formula 1 tarihinde, start alan tüm pilotların finişe ulaştığı 12. yarış olan Türkiye GP’sinde, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın imkan ve müsaadeleri dahilinde çalışan TOSFED’in 800 kişilik istekli misyonlu takımına, araçlara müdahale manasında hiç iş düşmedi.

Lakin bir kurtarma operasyonu olsaydı, geçen yıldan daha hazır biçimde beklemedeydik.

Hakikaten 3. idmanda çakıl havuzuna gömülen George Russell’ın arabasını, yalnızca iki dakika içinde pistin dışına almayı başardık.

En hızlıdan daha hızlı!

Formula 1 severler, kuru havada, neredeyse boş akaryakıt deposuyla, sıralama çeşitlerinin son kısmında ulaşılabilecek suratı çok merak ediyordu. Lakin cumartesi sabahı yağan yağmur, pistin yol tutuşunu düşürdü. Yeniden sıralama tiplerinin birinci kısmında de hafif çiseleyen bir yağmur vardı. Buna karşın Lewis Hamilton’ın 1:22.868’lik cins, tek tıp manasında bu pistte daha evvel atılmış en süratli tipten neredeyse 1.9 sn daha süratliydi. Açıkçası, cumartesi hiç yağmur yağmasa, 1:22.00 civarı bir cins vaktini görebilmeyi bekliyordum.