Herve Magro, 30 Aralık 1960 tarihinde Ankara’da doğmuş ve aralıklarla 14 yaşına kadar burada yaşamış. Bu özelliğiyle tüm yabancı diplomatlar ortasında çok farklı, özel bir pozisyona sahip. Fransa Büyükelçisi olarak, doğduğu kente 60 yıl sonra geri dönen Magro, birinci röportajını büsbütün Türkçe konuşarak verdi.

Hürriyet’ten Serkan Demirtaş’ın haberine nazaran Magro’nun açıklamaları özetle şöyle:

ANKARA BİRİNCİ VAZİFE YERİM

“Diplomatik hayatıma, yurtdışı vazifeme birinci sefer, 1988’de basın müşaviri olarak atandığım Ankara’da başladım. Bu Türkiye’deki üçüncü vazifem olacak. Daha evvel de İstanbul’da başkonsolos olarak vazife yaptım. Çok daha kıymetlisi, çocukluğumun kıymetli yıllarını Ankara’da geçirdim. Burada doğdum fakat çok az kaldım doğduktan sonra. Babam tekrar buraya atanınca, tekrar döndük ve 7 yaşından 13-14 yaşıma kadar burada kaldım. Hayatımın en hoş yıllarından birkaç adedini burada geçirdim. Ankara’nın her yerinde, sokaklarında anılarım var. Çankaya’da oturuyorduk. Arkadaşlarımla topumuzu alır boş alana sarfiyat ve oynardık.

TÜRK OYUN ARKADAŞLARIM

Fransız okuluna giderdim ve bizim okulda Türkçe dersi yoktu. Dışarıda çok vakit geçirirdim, çok oynardım Türk arkadaşlarımla ve bu türlü böyle öğrendim Türkçe’yi… Fakat onun da öyküsü farklı: Güya bir gün birden teğe konuşmaya başladım. Karşımdaki arkadaşım bana ‘Ya bak artık Türkçe konuşuyorsun’ dedi. Yani, güya birden teğe makine dönmeye başladı ve konuşmaya başladım üzere oldu. En çok hatırladığım arkadaşlarımın yaptığı Fenerbahçe-Galatasaray kavgasıydı. Daha çok Fenerli vardı sokakta, bir iki de Galatarasaylı. Daima tartışma olurdu hangi grup en iyi diye.

ÇOK MEMNUNUM BURADA

Bilmiyorum yabancı büyükelçilerden kaçı Ankaralı? Çok memnunum burada olmaktan. Washington’da, Cenevre’de, Kudüs’te misyon yaptım lakin Ankara doğal benim için çok daha farklı bir yer. (Muhataplarımla temaslarımda) bir sıcaklık ve samimiyet var. Kimileri biliyorlar benim Ankara geçmişimi lakin yeniden de biraz şaşırıyorlar. Bu durum muhataplarımla ilgilerimi olumlu etkiliyor sanırım. Dediğim üzere Türkler sıcak ve duygusal beşerler oldukları için onu çabucak hissediyorum.

YABANCI HİSSETMEDİM

(Türkiye ile ilgili en kıymetli duygum) İnsanların yakınlığı… Mesela çocukluğumda kendimi hiçbir vakit yabancı hissetmedim. Ve bu her vakit aklımda olağan. Türkiye’nin imajı değişik Avrupa’da biliyorsunuz ancak benim için şu çok değerli: Türkler çok müspet ve sıcak beşerler. Türkler her kuralda zorlukların ve krizlerin üstesinden iyimserlikle gelmesini biliyorlar.

DİYALOG İÇİN ÇABALAMALIYIZ

2020’de çok büyük tansiyon yaşadık. Şu anda bağlantılar iyileşiyor lakin itimadı yine tesis etmek lazım. Son periyotta yapılan açıklamaları olumlu bir işaret olarak gördük. Güzel yola giriyoruz üzere. Barbaros ve Oruç Reis limanlara döndü. Türkiye ve Yunanistan istikşafi görüşmeleri başladı. Lakin bunun sürdürülmesi gerek. Yani bu birkaç aylık bir şey olmamalı. Gelecek AB Kurulu toplantısı için yapılıyor olmaması lazım. Artık olağan, derin ve kıymetli bir diyalog için uğraş sarf etmemiz gerekiyor. Ona hazırız biz. Umuyoruz ki Türkiye de tıpkı gayeleri paylaşıyor.”

‘TÜRKİYE’DEN SOMUT ADIMLAR BEKLENİYOR’

Büyükelçi Magro, Türkiye-Avrupa Birliği münasebetlerini şöyle kıymetlendirdi:

“Avrupa’da herkes (Türkiye ile) diyaloğu benimsiyor, destekliyor lakin dediğim üzere Ankara’dan gerçek ve somut adımlar bekliyoruz… Açıkça söylemem gerekirse Türkiye’nin imajı düzelmedi. Şunu hatırlamak lazım: 2000’lerde Fransız basınında çıkanları hatırlarsanız Türkiye (Müslüman ülkeler için) bir örnek olarak gösteriliyordu. Yani şunu anlamak lazım: Türkiye’ye karşı bir durum yok Avrupa’da. Türkiye’nin gücüne karşı da bir şey yok. Burada duyuyorum, ‘Avrupalılar bizim yeni bir güç olmamızı istemiyorlar’ deniyor. Bu türlü bir şey yok.

O DENLİ BİR TASAMIZ YOK

Türkiye’nin çok değerli ve dengeleyici katkıları olabilir. Bu bölgede istikrarsızlık var, savaşlar ve terörizm var. Bu bölgede Türkiye üzere bir ülke lazım ve 2000’lerde de bu türlü görüyorduk. Türkiye alışılmış ki büyük bir ülke, 80 milyonluk bir nüfusa, büyük ve büyüyen bir iktisada sahip. O vakitlerde da bu türlü görünüyordu ve hiç kimse ‘Türkiye ne olacak, gücünden endişeleniyoruz’ falan demiyordu.

DİYALOG İSTİYORUZ

Türkiye tahminen telaşlarının tam olarak anlaşılmadığını düşünmüş olabilir. Biz Türkiye’ye karşı değiliz, tam karşıtı, Türkiye ile stratejik bir diyalog kurmak istiyoruz, ancak ilgilerimizde hâkim olması gereken iştirak ruhu ile bağdaşmadığını düşündüğümüz hareketleri, bu ortamı yanlışsız bulmadığımızı söyledik. Türkiye’nin müspet rol oynamasını istiyoruz. Cumhurbaşkanımız bana şahsen söyledi: Türkiye’nin müspet bir rol oynaması çok kıymetli.”